.

Floransa Mozaik Sanatı

Taşın Sanata Dönüşümü.

Rölyef Sanatı

Kabartma ve doku deformasyon. Eskitme çalışması.

Resme giriş ve Karakalem

Resme giriş ve Karakalem Çizim Teknikleri hakkında bilinmesi gereken tüm önemli konular.

osm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Nisan 20, 2019

Bakır Rölyef & Pipo Çalışması - 3D Dekoratif Tablo


Dekoratif 3D görünümlü tablo. Bakır Rölyef üzerine gerçek Pipo çalışması tablo.
Bu projede; pipo imalatından atık, yarım bir pipoyu bakır rölyef üzerine çalıştık.
Dr. Murat Konakçı pipo atölyesine hediyemdir.

Bakır Rölyef & Pipo Çalışması

Cuma, Mayıs 26, 2017

Altın Varak Sanatı

Altın Varak Sanatı

Cumartesi, Mart 25, 2017

Rölyef - Bakır Kabartma Sanatı


Kabartma sanatının bir kolu olan Bakır kabartma  - rölyef sanatı tarihi M.Ö 5000-3000 yıllarında Anadolu uygarlıklarında ve daha sonra

Cumartesi, Ocak 21, 2017

Çinide Yeni Bir Yorum - Ebruli Çiniler

Çini üzeri Ebru çalışması nedir, nasıl yapılır? Ebru sanatının çini üzerinde uygulanması ve Ebu sanatına dair tarihi bir sanatsal yazı. Ebru sanatımızın çini ile buluşup başka bir form kazanması.


Çiniyle ebruyu birleştirerek uluslararası platformlarda ebruli çinileri yeni bir sanat yorumu olarak tanıtan değerli sanatçı ve akademisyen Şemsettin Dağlı, “Daha dünekadar bir yan sanat kolu olarak karşımıza çıkan Türk ebrusu, Türk çinisine hayat veren malzemelerle bambaşka bir formda ve nitelikte, bir sanat değeri olarak kültür ve sanat ürünlerimiz arasında en saygın yerini alacaktır.” diyor… İslam felsefesi etkisinde asırlardır özümlenen Türk zevki, estetik yargısı ve sempatisinin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan, geleneksel sanatlarımızın özgün bir şubesi Türk çini sanatımızı değerlendirirken geçmişten aldığımız bedii zevkleri, yine bir Türk sanatı olan, Batının da bir Türk sanatı olarak kabullenip “Turkish papier” (Türk kâğıdı), “Turkish Marmor papier” (Türk mermer kâğıdı) olarak isimlendirdiği ebru sanatımızla bütünleştirmenin adıdır ebruli çiniler… Bu iki muhteşem sanatımızın birlikteliğinden oluşan yeni bir sentezi, yeni bir soluk olarak sunumu çıkan Türk ebruli çinilerini belli bir norma oturtup savunmak, gelenekselliği tahrip etmeden zengin bir çeşniye yeni bir sanat şubesi katarak sanatımızın evrensel boyutlarını genişletmek ve bu doğrultuda ilk kez karşılaşılan ebrulu çinilerin uluslararası platformlarda sunuma ulaştırmaktır amacımız… İslam sanatlarında, resim yasağının gereğince anlaşılamaması, figürün belli formlarda kullanılması ya da mekruh sayılması İslam sanatçısını soyuta mücerret olana yönelmiştir. Bu felsefenin etkisiyle gelişen İslam sanatları; minyatür hat, tezhip, çini, ebru daha ziyade soyut ve bazı şubelerde de birim tekrarına giden bir forma bürünmüşlerdir. Diğer geleneksel sanatlarımız halı, kilim örgüleri, taş tezyinatı, ağaç oymacılığı (kündekari), sedefkarlık, ciltçilik gibi bu felsefenin ışığında gelişen birbiriyle benzeşen yalnızca farklı karakterlerde üsluplandırılmış örneklerle doludur. Yazımızda bu şubelerde en yenisi olan ebrulu çinileri görsel örnekleri ile birlikte ortaya koyacağız. Görsel örneklerde kendi çalışmalarımızdan oluşan değişik türlerde ebrulu çiniler bulunmaktadır. Renkli ve cilalı sırla kaplanmış pişmiş topraklara fayans kelimesinin karşılığı olan çini (çini işi) adı verilir. Aslında bu yanlış anlaşılmadan dolayı vaktinde çini porseleni anlamına gelen deyimin yanlış kullanımı sonucu yerleştirmiştir.(Bakır 1999- s 10) Bu porselenlere “imparatoruna ait” anlamından “fağfuru” denilmekteydi.(Arseven 1973 s 50 ) İslam sanatı içinde önemli bir yer tutan Türk çini ve seramik sanatının geçmişi, 8-9. yy’da Uygurlara kadar dayandırılmaktadır. İran’ın Moğollarca istilası sonucu çok sayıda bilim ve sanat adamının Selçuklulara sığınmalarına neden olmuş ve bu sanatçılar çininin Selçuklu Türklerinde gelişmesine yardımcı olmuştur. ( Arseven 1973 s 50 ) Anadolu Selçukluları’nda ilk kullanılan teknik, Selçukluların çini sanatımıza hediyesi olan mozaik tekniğidir. (Arseven 1973 s 243 ) Bu özellikle mimari komplekslerin iç kesimlerinde kubbe ve tabanlarda bolca kullanılmıştır. 13 yy. ortalarında Moğol akınlarıyla sarsılan Selçuklular, Türkistan, Azerbaycan ve Horasan’dan Anadolu’ya göçen Türk geleneklerini güçlendirdi. Sanat ve köklerde yeni bir canlanma başladı. ( Öney 1995 s 77) İslam çini sanatını ilk büyük aşaması Anadolu Selçuklu mimarisinde görülür. Cami, mescit, medreseler minarelerinde firuze ve mor renkli sırlı tuğlalar sırsız tuğlalarla çok değişik komposizyonlar bilezikler oluşturur. ( Öney 1995 s 83 ) Selçuklu mozaik çini tekniğiyle renkli sır tekniğini birleşmesiyle Osmanlı çinilerine bir başlangıç olmuştur. (Aslanapa 1989 s 322) İlk zamanlarda çini bir duvar kaplaması olarak kullanılmaktaydı. Selçuklularda bu daha çok mozaik formunda görülmektedir. Daha çok geometrik bir süsleme oluşturmaktadır. Konya Karatay sırçalı medrese Alâeddin camisinde güzel örnekleri bulunmaktadır. ( Arseven 1973 s 243)
İslam çini sanatımıza genel anlamda baktığımız zaman, çininin mimari ile bütünlük arz ettiği görülmektedir. Mimaride bir bezeme unsuru olarak karşımıza çıkan çini ile gündelik kullanımda seramik olarak karşılaşmaktayız. Türk Çini sanatında cami, türbe gibi mimarinin dışındaki sivil mimaride de minai, sıraltı ve lüster ( perdah) gibi farklı tekniklerle de karşılaşmaktayız. Genelde yapıların iç ve dış alanlarında bir kaplama malzemesi olarak kullanılan çini; pişmiş toprak, kare, yıldız, çokgen formunda görülen, yüzeyi renkli ya da saydam olabilen bir maddedir. Bunun dışında Selçuklu ve Osmanlı da kullanım eşyaları olarak da kullanılmıştır. Bu kaplara Osmanlı’da “ kaşı” seramik eşyalara “evani” denilmektedir (Yetkin 1984) Mimaride ilk kez MÖ 3000 yıllarında mısır piramitlerinde (sakkara piramidi) görülen çiniyi (Öney 1987) seramik formunda daha ileriki tarihlere götürmek mümkündür. Çini ve seramikte bezeme, genelde sır denilen ve camı andıran ince bir tabaka ile elde edilir. (Demiriz 1982) Sır bir tür bezeme olduğu kadar, aynı zamanda yalıtkanlığı sağlayarak geçirgenliğe önleyen koruyucu bir madde olarak karşımıza çıkar. Anadolu çini sanatında gözlemlediğimiz örnekler, ilk dönemlerde çoğunlukla renkli sırlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Lüster ve minai tekniğindeki örneklerde de görülmesine karşılık, sır altı tekniği ile ilgili çiniler, Osmanlılarla birlikte daha fazla görülmektedir. Sır altı tekniğinde; yüzeyi örten, alttaki rengi ortaya çıkaran koruyucu bir tabaka olarak kullanılır renksiz ve saydamdır. Anadolu’da Türk süsleme sanatları ve mimari, İslam sanatları kapsamında bakıldığı zamanda son derece güzel örneklerle doludur. Özellikle çini - seramik; alanlarında döneminin en belirgin üslup ve örneklerini sunmuştur. Selçuklu dönemi çini, özellikle mimari konstrüksiyona uyarlanan çiniye karşılık seramik buluntuları pek yoktur. En azından günümüze kadar rastlanmamıştır. Bu alanda bulunanlar ise Beyşehir Kubadabad sarayı, Karahisar, Adıyaman’da Samsat, Keban ve Atatürk Barajı gölleri altında kalan bölümde ele geçen vazo, sürahi, tabak, kâse ve benzeri eşyalardan oluşan, kırmızı gri ve gevşek hamurlu seramiklerdir. Kubadabat Sarayı’ndaki çinilerinde görülen dikkat çeken en önemli özellik kuşkusuz üzerlerindeki figüratif zenginlikleridir. Osmanlılardan gelişmeye başlayan bu sanat çini panolar şeklinde gelişmiş, koyu mavi, firuze, yeşil ve domates kırmızısı gibi renklerin hâkimiyetine girmiş daha ziyade mimari yapıtların iç kısımlarının dizaynında yer almıştır. (Önder 1977 s 106 ) Osmanlı döneminde 1320’de Bursa’nın fethiyle çiniye duyulan ihtiyaç artmış Bursa, İznik ve Kütahya’da ham maddeye yataklarını bulunması sonucu çini atölyeleri birbiri ardına açılmıştır. ( Koçer 1997 s 73) Osmanlı çinisi seramikleri 14. yy.’dan itibaren değişik türde kaliteli örneklere İslam sanatının ihtişam ve zarafetini yansıtmıştır.(Öney 1987 ) İlk Osmanlı seramiklerinin İznik’te 14.yy. ortalarıyla 15.yy. başlarında yapıldığı bilinmektedir. Kütahya’da ilk Osmanlı seramiklerinin bu tarihleri arasında yapıldığı görülmektedir. İlk Osmanlı çinilerinin de İznik ve Kütahya’da yapıldığı söylenebilir. (Sümer 334) Osmanlılarda seramik merkezi İznik’tir. Bu dönemde ilişkin olarak bulunan parçalar çukur tabakalar ve kâseler olarak görülür yine bu döneme ait örnek olarak vazo ve sürahiye pek rastlanamamıştır. ( Demiriz 1982) Bu yüzyıllarda büyük gelişme gösteren Osmanlı çini ve seramikleri imparatorluğunda gücü ve zenginliği nispetinde zirveye çıkmıştır. Geçmişi Asya’ya dayanan Anadolu’da gelişim gösteren çini sanatı teknik ve estetik açıdan Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde farklı iki üslup geliştirmiştir.16. yy. ile 17. yy. ilk yarısında en önemli ürünleri sunan çini sanatı daha sonra bu özelliğini yitirdi. (Boy 1997 s 331) 17. yy. ortalarına kadar mükemmel bir üretimin sürdürüldüğünü biliyoruz ama ne var ki 17. yy. ikinci yarısından sonra imparatorluğun durumu ile paralel olarak çini ve diğer sanatlarda gerileme ve yozlaşma başladı. Çininin ana renkleri solmaya ve başkalaşmaya desenler deformasyona uğramaya başladı. Yine aynı dönemde İznik’in önemini kaybetmesinin ardından 16. yy. da yeni bir çini merkezi olarak Kütahya gözlenmektedir. Aslında Kütahya’nın İznik ile birlikte 14. yy.’da çini üretmeye başladığı bilinse de sürekli İznik’in yanında ikinci planda kalmıştır. Sultan III. Ahmet döneminde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın da gayretleriyle İznik’e bir ferman gönderilip İstanbul’a kurulacak atölye için, malzemeler, usta, fırın planları gönderilmesi emredilmiş (Öney 1995) ve muhtemelen İstanbul Eyüp’te Tekfur Sarayı denilen alanda bir atölye kurulmuştur. (1724-1725) Burası ile ilgili en erken örnek ise, Cezeri Kasımpaşa Camii mihrabında görülmektedir. Yine bu üretim oldukça kısa sürmüş, türlü nedenlerden dolayı bir müddet sonra bu atölyede dağılmıştır. Klasik Osmanlı Döneminde çinicilikte kullanılan ev süslemeleri, desenler, çok başarılı kompozisyonlar uygulanmıştır. Bunlar Lale, karanfil, gonca gül, menekşe, sümbül, narçiçeği, şakayık, bahar dalları, üzümer, çiçekler, madolyanlar, arabeskle süslü yazılar, (Öney 1987) kısacası tezhipteki süsleme unsurları mermer taklidi benekler görünmesine rağmen konumuz olan ebrulu çini örneklerine rastlanılmıştır.




Ebrulu Çiniler

Tarihsel süreç içerisinde tüm bu gelişim çizgilerine bakıldığı zaman, geleneksel tavırla Türk zevki ve estetiğini birlikteliğinde organize olan Türk çini sanatının, özgün karakteri içerisinde alaylı diye tabir ettiğimiz usta- çırak ilişkisi ile günümüze kadar geldiği görülmektedir. Kubadabad’dan İznik’e, Kütahya’ya ve günümüzde çini şekilleniyor. Halk örgeleri ve geleneksellik bütünleşiyor. Çinideki motifler tezhipte, ebruda farklı malzemelerde birleşiyor. Farsçada “ebri” bulutumsu, eski Türkçede “ab-ru” su yüzü, birincisinde üzerinde bulutu andıran görüntüler, ikincisinde ise su yüzeyindeki boyaların görünümü; isim ne olursa olsun, Batının da nasılsa kabullendiği “Turkish Marmor Papier”, Türk mermer kâğıdı, su üzerindeki boyaların kâğıda alınması, kâğıt üzerinde mermerimsi hoş görünümler elde edilmesi sanatıdır. 9 yy.’da Orta Asya içlerine kadar uzanan bu sanatın ilk defa kim tarafından, nerede ve nasıl bulunduğu bilinmez ama sonrası kesin ki gelişimini yine aynı yüzyıllarda Türk sanatçısının elinde göstermiştir. Günümüzde müze ve kütüphanelerde bulunan el yazması kitaplar ve belgelerde ise konuya ilişkin herhangi bir bilgiye, bulguya rastlanılmamıştır. Konuyla ilgili olarak 9. yy.’da hatta bu sanatın yapıldığına ilişkin görüşler bulunmaktadır. Yine aynı dönemde Uygur Türklerinin kâğıt ve boyayı bilmeleri 4-5 çeşit renkli minyatür yapabilmeleri de düşündürücüdür (Hep gül 1990: 58). 8. yy.’da Çin’de Liu Sha Shien, 7. yy.’dan itibaren de Japonya’da benzer tekniklerde yapılan bazı çalışmaların bulunması, (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 10.c 1994: 80) sonraki yüzyıllarda Çağatay Türklerinde “ebre” ismiyle Türkistan’da ortaya çıkan ebru sanatının, tarihsel gelişim süreci içerisinde bize bazı önemli fikirler sunmaktadır. Bu bilgiler ışığında ebrunun Doğuda şekillenmiş bir sanat dalı olduğu söylenebilir.

Bu sanat Anadolu’ya, Türklerin eski vatanından İpek Yolu ile gelmiş, Türkistan’da Buhara’da yola çıkmış, İran üzerinden adını da beraber alarak Anadolu’ya yerleşmiştir. (Yazan 1986: 41) İlk kez 16. yy.da şekillenmeye, belli formları aramaya başlanmıştır. Ebruda malzeme nedense hep kâğıt olarak kullanılmış son yıllara kadar bu böyle devam etmiş, yüzyılımıza kadar diğer kitap sanatları, ciltçilik, tezhip, minyatür, hat sanatının bir yardımcısı olarak görünüşe ulaşan bunlardan herhangi biri olmazsa olmaz olan bu sanat kendi kimliğine 20. yy.’ın büyük sanatçısı Mustafa Düzgünman’la erişmiş, duvarlara sanat eseri olarak asılan bir tablo halini almıştır. Türk ebrusunda çiçekli ebrular M. Düzgünman’dan sonra şekillenmiş; tezhipte, çinide kullanılan tüm çiçekler Türk ebrusunda kullanılmıştır. Kâğıdın dışında cam, fayans, kumaş, ağaç ve diğer malzemeler üzerinde denenen ebru birkaç ustanın dışında çini bisküvi üzerinde pek denenmemiş ya da üzerinde durulmayarak geçiştirilmiştir. Geleneksel tavır içinde ortaya çıkan tüm diğer sanat şubelerinde olduğu gibi ebru ve bisküvinin, hammaddenin birlikteliği ve çiniyle bütünleşmesi; sanatta yeni anlayışlara giden ve gelişmenin paralelinde olan Türk sanatı ve sanatçısının hedefi neden olmasın. Tarihsel süreç içerisinde bizden öncekilerin bıraktıkları mirası geliştirerek sonraki nesile neden farklı sunumlarla kültürel bir sentez içinde aktarmayalım… Sanat olarak bir hat eseri ebrusuz ve tezhipsiz bir yalınlık ifade edebiliyor, çiniye ait bir motifi yine bir cilt olarak görebiliyoruz. Bir tezhibi bir çini üzerinde görebiliyorsak bir ebruyu bir çinide neden görmeyelim. Ateşte açan çiçekler; çinide boyalar fırında pişerek nasıl doğal görünümleri dışında bir görünüme bürünüyorsa aynı olay ebrulu çinilerde de gerçekleşmektedir. Farklılık tekniklerdedir. Çini bezemeler fırça ve tahrir, ebru ise bir süs sanatıdır. Yöntem ne olursa olsun ikisine de hüviyetini veren ateş ve fırındır. Çinide kullanılan tüm renkler ve boyalar ebrulu çinilerde de kullanılmaktadır. Aynı süsleme, karşımıza farklı karakterlerde, bazen lekeci (taşist) bir anlayışla, bazen salımsı karmaşık, bazen transparan, bazen de figüratif bitkisel bir bezeme olarak çıkabiliyor. Klasik Türk çinisinin dışında yine bir Türk sanatı olan ebruyu farklı yöntemlerle tanıtarak bu sanatımızın karakteristik yapısını, çini karolar, bisküviye nakşederek, çininin kullanım alanlarıyla bağdaştırmak. Ebrulu çiniler diğer sanat şubelerimiz gibi Türk zevkinin bir örneği olarak değişik malzeme ve biçimlerde somutlaştırarak özgün yerini almalıdır. Daha düne kadar bir yan sanat kolu olarak karşımıza çıkan Türk ebrusu, Türk çinisine hayat veren malzemelerle bambaşka bir formda ve nitelikte bir sanat değeri olarak kültür ve sanat ürünlerimiz arasında saygın yerini alacaktır. Çağdaş bir yorumlama ile bazen bir masa üzerinde, bazen duvarlarımıza astığımız bir tabak formunda, bazen vazolarımızda bir defalık bir prosesle gerçekleştirilen ve bazen yeni bir sanat eseri olma niteliğiyle motif ve renk kompozisyonu müthiş bir çizgi zenginliği ebrulu çiniler… Dileğimiz geleneksel formda soyut çizgilerle görünüşe ulaşan ebrulu çinilerin sanat tarihimizde yerini alarak batı plastik sanatlar içerisinde yeni bir yorumlama olarak özgünlüğünü bulması, tıpkı battal ve taraklı ebruda olduğu gibi soyut lirizmle çağdaş batı sanatlarına öncülük teşkil etmesidir.



Yazı: Yrd. Doç. Şemsettin DAĞLI

KAYNAKÇA  Celal Esat, Türk Sanatı, Cem Yayınevi, İstanbul, 1973 ASLANAPA Oktay, Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1989 BAKIR Sitare Turan , İznik Çinileri ve Gülbekyan Koleksiyonu, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları 1999 BOY Safiye, Geleneksel çini sanatı verilerinin günümüz sanatının değişen koşullar içinde değerlendirilmesi, “ Türkiye’de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri” Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997 DEMİRİZ Yıldız, “Anadolu Türk Sanatında Süsleme ve Küçük Sanatlar, (Çini ve seramik maddesi )”, Görsel Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, İstanbul 1982 HEPGÜL Nusret, “Boya ile Kağıdın Sudaki Aşkı”, Vip Mecmuası, Sayı:13 Temmuz 1990. KOÇER Mehmet, Türk Çini Sanatının Dünü Bugünü Yarını, El Sanatları Dergisi Sayı 1, Türk El Sanatlarının Dünü Bugünü Yarını Sempozyumu Tebliğleri, ( 4 Nisan 1994) Konya 1997 ÖNEY Gönül, İslam Mimarisinde Çini, Ada Yayınları, İzmir 1987 ÖNEY Gönül, “Çini ve Seramik Maddesi” Geleneksel Türk Sanatları, Haz. Mehmet Özel, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1995 ÖNEY Gönül , Geleneksel Türk Sanatları (Hazırlayan: Mehmet ÖZEL), Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1995 ÖNDER Mehmet , Selçuklu Devri Kubatabat Sarayı Çini Süslemeleri, Kültür ve Sanat, Kültür Bakanlığı Yayınları, Sayı 5, İstanbul, Ocak 1977 SÜMER Güner , Kütahya Çinisi ve Günümüzdeki Durumu, “ Türkiye’de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri” Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997 YAZAR Işık, “Ebru Sanatı”, Antika Sayı: 14 Mayıs 1986. YETKİN Suat Kemal, İslam Ülkelerinde Sanat, Cem Yayınları, İstanbul 1984


Pazartesi, Ocak 11, 2016

Zihgir Nedir - Zihgir Yapımı

Zihgir Nedir - Zihgir Yapımı


Zihgir (şast veya okçu (tirkeş, kemankeş) yüzüğü) , Hun İmparatorluğu'ndan yayılan bir okçuluk malzemesidir.

Çarşamba, Eylül 23, 2015

Porselen Boyama Örnekleri



En beğenilen porselen boyama örneklerinden bazılarını sizin için bir araya getirdik...


Cumartesi, Eylül 19, 2015

Hakkaklık ve Nahhatlık Nedir





Hakkak sözlük anlamı olarak hak işleri yapan sanatçı, oymacı; hak etmek ise, maden, ağaç taş üzerine

Hüsn-i hat


Hüsn-i hat





 İslâm yazıları için kullanılan bir tâbirdir Hüsn-i hat.

Hattı-ahşap


 Hattı-ahşap



Hat sanatına dair eserlerinin özenle seçilmiş ahşap zemin üzerine uygulandığı bir sanat  dalıdır.

Çarşamba, Eylül 09, 2015

Surname





Divan edebiyatında padişahın çocuklarının doğumu, sünneti, kızlarının, kız kardeşlerinin evlenmesi

Salı, Eylül 08, 2015

Sedef Kakma Sanatı - Sedefkarlık


Sedef kakma




Sedef kakma, ayrıca sedefçilik ya da sedef işleme olarak bilinen teknikte sedef,

Osmanlı da Giyim


    Osmanlı da Giyim




   Osmanlı'da giyim kuşam:                
 Fatih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra sarayda gelişen ölen sultanların giysilerini bohçalayarak saklama geleneği Osmanlı İmparatorluğu Dönemi işlemelerini 15. yüzyılda

Keçecilik


Keçecilik




   Keçe, yün, kil ya da pamuğun islak ortamda çiğnenip dövülerek  liflerinin birbirine kaynasmasıyla elde edilen ve örtü, yaygı, çadır,  giysi yapımında kullanılan kaba kumastır.
Keçe Orta Asya’dan beri  Türkler tarafindan bilinmektedir. Osmanlılarda Konya, Diyarbakır, Afyon,  Isparta, Usak, Urfa, Bursa keçe üretim merkezleri olarak tanındı.  Ahilik örgütleri içinde yer alan esnaf loncalarında keçecilik, önemli  bir yer tutuyordu. Kalfa ve ustalar 6-7 yil süren hairlik dönemlerinde  yün ditme, yün atma, ayakla yün tepme, kalıba yün hazirlama, hamamda  keçe pişirme gibi yöntemleri öğreniyorlardi.

Keçe, yeryüzünde bilinen en eski tekstil yüzeyidir. İlk defa nasıl yapıldığı ve
kullanıldığı hakkında kesin veriler olmamasına rağmen; kullanımına ait en eski
yazılı belge Homeros’un İlyada adlı eserindedir.
1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden konar-göçer Türk boyları, gelirken kültürlerini de getirmişlerdir. Getirdikleri el sanatının arasında keçecilik sanatı da bulunmaktadır. Geçmişten günümüze kullanım alanının genişliği nedeniyle de keçe, her zaman günlük yaşamın bir parçası olarak varlığını sürdürmüştür. Bir dönem için kullanım alanları azalan keçenin; birçok çeşidi günümüzde turistik ve hediyelik eşya üretiminde başrolü oynamaktadır. Birçok Türk, Avrupalı ve Amerikalı sanatçı keçe malzeme kullanmakta; tasarımın sınırları zorlanmakta,  ressamlar ve heykeltıraşlar keçeyle inanılmaz sanat eserleri yapmaktadırlar.

Keçe sözlük anlamı olarak: “Yapağı veya keçi kılının dokunmadan yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş”,  “yapağı veya keçi kılının dürülüp, kuvvetlice bastırılması veya dövülmesiyle elde edilen; kepenek,
çadır, çarık, külah ve döşeme örgüsü yapımında kullanılan dokunmamış kaba kumaş” tanımlanmaktadır.

Konya, Akhisar, Kars, Erzurum, Urfa gibi merkezlerde yaygın olarak üretilmiştir. Bunda askeri kıyafetlerde kullanılması, halk arasında başlık olarak tercih edilmesi ve din görevlilerinin de keçeden giysiler giymesinin
büyük payı vardır


Keçenin Üretim Aşamaları:
Keçe tüm el sanatlarında olduğu gibi üretimi uzun süren ve çok emek isteyen bir üründür. Yapımı için; yay, tokmak, kalıp, kalıpleş, makas, sepki (çubuk), hasır sırığı, halat, süpürge, makas, su kabı, terazi, boya kazanı ve ocağa ihtiyaç vardır. Keçede kullanılacak yün koyunun Mayıs ayı kırkımından (ilk kırkım) elde edilir. Yün kırkımdan sonra pıtrak ve pisliklerden temizlenmesi için iyice didiklenir ve ardından yay ve tokmakla lifler birbirinden tamamen ayrılana kadar atılır. Yere serilen bir hasır zemin üzerine, elyaf homojen bir şekilde serpilir, desen oluşturmak için motifler yerleştirilir ve hafif  ılık su ile  ıslatılır. Elyaf hasırla birlikte sarılarak rulo
yapılır ve elyaf hasır kalıp ile birlikte rulo yapılır ve “tepme” aşamasına  geçilir. 30-40 dakika ayakla yapılan bu işlem sırasında uygulanan basınçla, lifler birbirine tutundurulmuş olur. Ardından hasır kalıp açılır ve ham
keçenin “pişirme” aşamasına geçilir.  İşlem;  sıcak ve nemli bir ortamda, birbirine tutunmuş elyafların sıcak su ve el veya dirsek basıncı yardımıyla iyice kenetlenmesinin sağlanmasıdır. En son aşamada ise, keçe yıkanır ve
tekrar sıkı bir rulo yapılır. Rulo yere dik bir konumda bekletilip, içinde kalan suyun iyice süzülmesi sağlanır ve asılarak kurutulur.


Keçenin Kullanım Alanları:
Keçe geçmişten beri kullanım alanlarının genişliği nedeniyle, yaşamın içinde olan bir malzemedir: Sergi, çadır, yük, at, eyer, havut (deve),  sedir, yolluk, yorgan, yastık, namazlık, yatak ve minder keçeleri geçmişte çadır ve evlerde kullanılmıştır. Bunun yanı  sıra çeşitli kullanımlar için üretilmiş keçeler de vardır: Süt keçesi, kar keçesi, ter keçesi, koşum keçeleri, ayakkabı keçesi, kapı keçeleri, paspas (Resim.1), matara kılıfı, tandır keçesi, kıbrız keçesi, torba ve heybe, yamçı, dolak keçesi, top keçeler, karine keçesi, kepenek, külah, terlik, çizme, çorap, ayakkabı, pantolon, palto, kuşak gibi. Keçe,  günümüzde sanayi alanında da kullanılmaktadır. Örneğin; mazot filtre keçesi, yağ keçeleri, nikelaj parlatma keçeleri, yalıtım keçeleri, tapa keçeleri, cila keçesi, ütü keçeleri, giyim sanayinde kullanılan keçeler gibi…
Görüldüğü gibi, kullanım alanı son derece geniş olan keçe; motif ve renk açısından da çeşitlilik göstermiştir. Genellikle kırmızı, mavi, lacivert, yeşil, mor, kahverengi ve hayvanın kendi yün renkleri ile hayvan
mücadeleleri, süvariler gibi gerçekçi anlatımların yanında, mitolojik hayvanlar da  İslam öncesi dönemlerin kompozisyonlarını oluşturmuştur. İslamiyet’in kabulünün ardından koçboynuzu, sığır sidiği, kafes gibi stilize
edilmiş motifler kullanılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda düz renk keçe
elde edildikten sonra üstüne işlemeler yapılarak da kullanılmıştır.








Kılıç Yapım Sanatı


Kılıç Yapım Sanatı




OSMANLI KILIÇLARI VE ÖZELLİKLERİ

Zengin ve çeşitli içeriğe sahip olan Osmanlı da kullanılan silahları dört ana bölüme ayrılır.

Keçecilik


Keçecilik




   Keçe, yün, kil ya da pamuğun islak ortamda çiğnenip dövülerek  liflerinin birbirine kaynasmasıyla elde edilen ve örtü, yaygı, çadır,  giysi yapımında kullanılan kaba kumastır.

Gravür Sanatı


Gravür Sanatı

Gravür - Osmanlı

Gravür Sanatı Nedir ?

Tanım :
Fransızca “Gravure” sözcüğünden alınan gravür, kazıma resim sanatı demektir.

Pazartesi, Aralık 16, 2013

Restorasyon nedir?


Restorasyon Nedir?
Restorasyon konusunda bugüne kadar
pek çok şey ifade edilmiştir. Bunlardan en çok kabul gören tanım aslını bozmadan onarmak dır. Celal Esad Arseven restorasyonu “sanatça tamir” olarak tanımlar. Bu da normal tamir işleriyle restorasyonu birbirinden ayırt etmek için önemlidir. Restorasyon; bir mimari eseri, bir tablo veya bir heykel gibi herhangi bir sanat eserinin zamanla veya başka bir nedenle zarar görmüş, bozulmuş kısımlarını, o eserin sanat değerine ve eski şekline zarar vermeksizin sanat bakımından tamir ve ıslah (rehabilite) etmektir. Normal bir tamirden çok farklı olan restorasyon büyük bir bilgi ve uzmanlık işidir. Bu yüzden her mimar restorasyon yapamaz. Restorasyon yaparken esere kendinden bir şeyler katmak ve şahsi şekillerde binayı daha güzelleştirmeye ve tamamlamaya kalkışmayacak kadar da eski sanata saygılı olmak gerekir.

Restorasyon kelimesi aynı zamanda krallığı son bulmuş bir hanedanın tekrardan tahta çıkması için kullanılmış bir tabirdir. Fransa’da Bourbon’ların tekrar tahta çıktıkları zaman için kullanılmıştır. Bu durumu mimariye uyarlarsak eserin tekrardan canlandırılması, hayat bulması olarak değerlendirilebilir. Tamir ile restorasyonu birbirinden mutlaka ayırmak lazımdır. Restorasyon aynı zamanda bir sanat değeri de taşımaktadır.

Restorasyon yapılar için bir gençlik iksiri gibidir. Restorasyon zamanın ve diğer etkenlerin etkisinden kurtularak yapının yeni bir hayata başlaması demektir. Restorasyonla yapıdaki bozulmalar durdurularak ömrünün uzaması sağlanmış olur. Yani restorasyon yıpranmasını durdurur ve zamana karşı koyma gücünü kazandırır.

Neden Restorasyon?
Geçmişten günümüze değin süre gelen tarihin yaşatılması için, onun belgesi niteliğinde olan ve tarihe tanıklık eden eserlerin onarımı ve korunması gerekmektedir. İşte burada restorasyonun ve restoratörlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Günümüzde gelişmiş ülkelerde tarihe, arkeolojiye verilen önemle birlikte restorasyonda önem kazanmıştır. Restorasyonun amacı tarihi eser ve dokuların özgün biçimleriyle korunarak, gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Asıl zor olanda budur. Bunu sağlayabilmek için profesyonel bir çalışma ve son teknik imkanları kullanmak gerekir.

Restorasyonun başlıca ele aldığı konulardan bazıları: 

  • Pişmiş Toprak Eserlerin Konservasyonu
  • Metal Eserlerin Konservasyonu
  • Mozaik Eserlerin Konservasyonu
  • Duvar Resimlerinin Konservasyonu
  • Taş Eserlerin Konservasyonu
  • Resim Konservasyonu




Restorasyon Projesi Nasıl Hazırlanır?



I.RÖLÖVE
 I.I.  Rölöve Çizimleri

a)1/500 veya 1/200 vaziyet planı (Mevcut Durumun Belgelenmesi)

 Parselde yer alan yapının mimari öğeleri (avlu, bahçe duvarları, kuyu, fırın, tandır, çeşme, müştemilat vb.) ve doğal öğeler (ağaç, bitki türleri, ekili-dikili alan vb.) yapı-avlu-bahçe girişleri, yapının kendi parselindeki oturumu ve köşe kotları, yol yapı ilişkisini tanımlayan kotlar gösterilecektir. Vaziyet planında sokak-bina ilişkisini gösterir aynı ölçekte kesit bulunacaktır.
b-) Kat Planları, (1/50 ölçeğinde kesit ve görünüşleri ölçülü ve ölçüsüz olmak üzere hazırlanacaktır.)

c-) Çatı Planı (1/50 ölçeğinde kesit ve görünüşleri ölçülü ve ölçüsüz olmak üzere hazırlanacaktır.)

d-)Cepheler (1/50 ölçeğinde kesit ve görünüşleri ölçülü ve ölçüsüz olmak üzere hazırlanacaktır.)

e-) Döşeme ve tavan planları (1/50 ölçeğinde kesit ve görünüşleri ölçülü ve ölçüsüz olmak üzere hazırlanacaktır.)

f-) En az iki kesit (Kurulun gerekli görmesi halinde ikiden fazla 1/50 ölçeğinde uygulama projesi çizim tekniğinde)    Birbirine dik, bir tanesi merdivenden geçecektir.

g-) En az iki (Kurulun gerekli görmesi halinde ikiden fazla 1/50 ölçeğinde uygulama projesi çizim tekniğinde)   sistem detayı (Cephe 1/20, Plan 1/20, Kesit, 1/20)

h-) Pencere, kapı, tavan eteği, ocak, dolap, niş, saçak, taşıyıcı sistem, süsleme elemanları vb. yapı öğelerinden tipik olanlarına ilişkin sistem ve nokta mimari detaylar (Ölçekler 1/10, 1/5 ve 1/1 dir.)

I.II. Vaziyet Planı Raporu: Yapının ve bulunduğu parsele bitişik komşu yapıların pafta, ada, parsel, envanter ve kapı numarası, mülkiyet sınırları (Kadastral) mülkiyet durumları, son durum sahiplilik sicil kayıtlarına yer verilecektir.

I.III. Alt Yapıya İlişkin Şematik Gösterimler: Yapının mevcut halihazırdaki varsa özgün pis su tesisatının, yeni elektrik, su, havagazı, telefon tesisatı gösterilecektir.

I.IV. Fotoğraf albümü:

Binayı, çevresini ve sokağı kültür varlığının, çekim yönlerinin kroki üzerinde gösterildiği, çekim tarihi ve çekim yapan kişinin adının belirtildiği yeteri kadar iç ve dıştan çekilmiş fotoğrafları içeren (10x15 cm ebadında) A4 normunda albüm, (Kurulun gerekli görmesi durumunda aynı yerden çekilecek saydamlar set halinde çerçevelenerek üzerine çekim tarihi ve yeri belirtilerek teslim edilecektir.

I.V. Rölöve Analiz Raporu
A-     Tanımlar

a-) Yapının oluşumunu sağlayan ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihi etkenler

b-) Yapının mimari tanımı (Her proje için yapının çevresi ile ilişkisi konumu, açık ve kapalı mekanların mimari tanımı, işlev tanımı, mimari elemanları vb.)

c-) Yapım tekniği ve malzeme kullanımı, temel yatay ve düşey taşıyıcı elemanlar, dolgu elemanları, yatay ve düşey kaplama elemanları, örtü malzemeleri ve tekniği, süsleme elemanlarına ilişkin mevcut durum tanımları

d-) Yapıda yaşayan nüfus ve sosyo kültürel, ekonomik yapısına ilişkin bilgiler

e-) Yapıların oluşumunu sağlayan ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihi etkenler ile özgün kullanımına ilişkin ulaşılabilen belgeler, kaynaklar (fotoğraf, resim, tapu kaydı, vb.)

B-     Sorunlar ( Mevcut Fiziki Durum Değerlendirmesi)

a-) Yapısal bozulmalar, deformasyonlar ve dağılımları, temel sorunları, yatay ve düşey yönde taşıyıcı sistem sorunları, dolgu malzemesinin sorunları, cephe elemanları sorunları, cephe kaplama ve üst örtü malzemesine ait sorunlar, cephe mimari süslemelere ve yapı malzemesine ait sorunların tespiti, nedenleri, çözüm önerileri.

b-) Kullanım (Aşırı yüklenme, terk edilme vb.) sonucu oluşan bozulmalar ve dağılımları,

c)Dış fiziksel etkenler (rüzgar, kar, yağmur, güneş, don, yeraltı suyu vb.) sonucu oluşan bozulmalar ve dağılımları,

d)Malzeme sorunları; Yapıdaki mevcut malzemelerin durumu ile korumaya yönelik müdahale yönteminin belirlenmesi ve yeni önerilecek malzemenin tespiti için yapılması gerekli olan malzeme laboratuar analizlerinin verilmesi,

C- Rölöve Müdahale Paftaları
Belirlenen (sistem ve yapı öğelerine ait detaylar hariç) ölçüsüz rölöve çizimleri üzerinde şu hususlar işlenecektir.

a)      Yapıya çeşitli dönemlerde yapılan müdahaleler ve bunların dönemlerine göre gruplandırılması,

b)      Yapıda bugün mevcut olmayan elemanlara ilişkin olarak yapıdan elde edilebilen bilgiler, izler,

c)      Dönem eklerinin, korunması gerekli nitelikte olup olmadıklarının belirlenmesi,

d)      Rölöve analiz raporu ve Rölöve Müdahale paftalarında belirtilen malzeme, bozulmalar ve muhdeslerin tanımları ölçüsüz rölöve paftaları üzerinde işlenecek ve raporla gerekli referans ilişkisi kurularak öneriler ve kararlar getirilecektir.

II. RESTİTÜSYON PROJESİ

II. I. Restitüsyon Projesi Çizimleri
a)      Kat Planları (1/50 ölçeğinde hazırlanacaktır.)

b)      Çatı Planları (1/50 ölçeğinde hazırlanacaktır.)

c)      Cepheler (1/50 ölçeğinde hazırlanacaktır.)

d)      En az iki kesit (1/50 ölçeğinde hazırlanacaktır.)

e)      Detaylar (1/10, 1/5, 1/1 ölçeğinde hazırlanacaktır.)

II.II. Restitüsyon Raporu
·         Yapının geçirdiği dönemlere ait değişmişliklerin (ekler, yok olan mimari elemanlar, kapatılan-açılan kapılar, pencereler, izler vb.) siyah-beyaz grafik veya renkli anlatımla ifade edilmesi

·         Yapının geçirdiği değişikliklerin (ekler, yok olan mimari elemanlar vb.) her döneme göre ayrı ayrı çizimler üzerinde restitüsyon dayanakları (yapıdan gelen izler, karşılaştırmalı çalışma, benzer yapı, eski fotoğraf, resim, sözlü kaynak, mimari gereklilik vb.) da belirtilerek siyah-beyaz grafik veya renkli anlatımla ifade edilmesi

III. RESTORASYON PROJESİ

III.I. Restorasyon Projesi Çizimleri
a) Kat Planları (1/50 ölçeğinde uygulama projesi çizim tekniğinde hazırlanacaktır.)

b) Çatı Planı (1/50 ölçeğinde uygulama projesi çizim tekniğinde hazırlanacaktır.)

c) Cepheler (1/50 ölçeğinde uygulama projesi çizim tekniğinde hazırlanacaktır.)

d)En az iki kesit (1/50 ölçeğinde uygulama projesi çizim tekniğinde hazırlanacaktır.)

e)En az iki (Kurulun gerekli görmesi halinde

ikiden fazla yerden geçirilen ve yapısal sistem ile malzemeyi tanımlamayı amaçlayan) sistem detayı (1/20 ölçeğinde hazırlanacaktır.)

Bu çalışmalara yönelik sistem detayları plan, kesit ve görünüşleri ölçülü ve malzeme tanımlı olarak 1/20 ölçekte hazırlanacaktır.

f) Detaylar (1/10, 1/5, ve 1/1 ölçekte nokta detayları verilecektir.

Özgün niteliğine göre yenilenmeleri zorunlu veya muhdes olan mimari elemanlar yerine, yeni getirilen öneri mimari elemanlara ilişkin 1/10, 1/5, 1/1 ölçekte detaylar mutlaka üretilecektir.

III.II. Restorasyon Raporu

Restorasyon raporundaki saptamalar ve değerlendirmeler sırasında aşağıdaki hususlara dikkat edilecektir:

a)      Yapıda müdahale türleri saptanırken özgün

yapının korunması açısından kullanım önerileri ile tarihi çevre bağlantılarının irdelenmesi,

b)      Restorasyona yönelik  teknik imkanlarla, özgün malzeme temin edilmesi ve kullanımı durumunda;

·         Yapının korunmasına yönelik müdahaleler ile özgün yapı aksamlarının irdelenmesi,

·         Özgün malzemenin yeni kullanımda değerlendirilmesi

·         Yeni malzemelerin özgün malzemelerle birlikte kullanımında oluşacak kimyasal/görsel uyum ve uyumsuzluklar,

·         Malzemelerin nasıl ve nereden temin edileceği,

c)      Yapılacak müdahalelerde;

·         Restorasyonda koruma ve yenileme ağırlıklı müdahalelerde gereksinimler, ilkeler ve biçimleri

·         Yenilenmeler,

·         Konservasyonlar,

·         Tamamlamalar,

·         Deformasyonların düzeltilmesi,

·         Yapının yabancı elemanlardan ayıklanması

·         Yapının bakımını kolaylaştırıcı önlemler,

·         Yangın önlemleri,

·         Bozulmayı geciktirici önlemler,

·         Nem sorununun giderilmesi,

·         Vejetasyonun (Bitkilenme) giderilmesi,

d)      Onarım Aşamalarında,

·         Yapının mevcut fiziki durumunun tespitine bağlı olarak, korumaya yönelik ilk müdahalelerin neler olabileceğinin saptanması, onarım aşamalarının belirlenmesi,

·         Askılama ve safhaları,

·         Dolgunun boşaltılması,

·         Sökümler, hafriyatın yapılması,

·         Üst örtünün onarımı ve yenilenmesi,

·         Deformasyonların düzeltilmesi,

·         Taşıyıcı sistem müdahaleleri,

Belirtilerek hazırlanacaktır.

Estergon Kalesi

ESTERGON KALESİ: 



Budin’in 50 kilometre kuzeybatısında, Tuna’nın güneyinde, Avusturya, Slovakya,