.

Floransa Mozaik Sanatı

Taşın Sanata Dönüşümü.

Rölyef Sanatı

Kabartma ve doku deformasyon. Eskitme çalışması.

Resme giriş ve Karakalem

Resme giriş ve Karakalem Çizim Teknikleri hakkında bilinmesi gereken tüm önemli konular.

Perşembe, Ocak 16, 2014

Maniyerizm Sanat Üslubu

MANİYERİZM



Maniyerizm yaklaşık 1520-1580 tarihleri arasında ortaya çıkmış olan bir sanat üslubudur. Rönesansın getirmiş olduğu yetkinliğe karşı bir çıkış olmuş, kendisinden sonra gelen üslup ve akımlara ön ayak olmuştur. Başlatıcısı ve en önemli temsilcisi Michelangelo Bounarotti'dir.


Nurhan Atasoy - Uşun Tükel
Rönesanas sanatının büyük ustası Leonardo, 1516’da Fransa Kralı 1. François’nın çağrılısı olarak Fransa’ya gitmiş ve kralın Amboise yakınında kendisine verdiği şatoya yerleşmiştir. Son çalışmalarını burada yapan sanatçı, ancak 1519’a kadar yaşamıştır. Ertesi yıl, ıtalyan sanatının bir başka dehası, Raphaello da genç yaşta ölmüştür. 1520, sanatsal açıdan bir değişimin başlangıç noktasıdır. Raphaello’nun genç yaşta ölümü, sanatında bir değişimi olanaksız kılmış, yapıtları genelde Rönesans üslubunun tipik örnekleri olarak kalmıştır. Oysa Michelangelo, 16. yüzyılın başından itibaren daha değişik bir anlatıma yöneliş, biçim açısından Rönesans’tan farklı bir üslüp oluşturmuştur.

Bugün Maniyerizm sözcüğünü yaklaşık 1520-1600 arasında özellikle ıtalya’daki sanatsal değişimleri tanımlama için kullanıyoruz. Bu tanımın kökeninde Vasari’nin (1511-1574) kullandığı ve bu dönemde üretilmiş yapıtların biçimsel niteliklerini vurgulayan “Maniera” sözcüğü yatmaktadır. Bu dönemin yapıtları sanat tarihinde önceleri klasik karıştı, kötü, başarısız kopyalar olarak nitelenmiştir. Sözcük 1920’lerde de yüksek Rönesans ile Barok üslup arasındaki ayrımı belirtmek için kullanılmıştır. Oysa günümüzde Maniyerizm’in, 16. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren çeşitli sosyal hareketlerin de desteklediği özgün bir üslup olduğu kabul edilmektedir. Aslında Maniyerizm, kurallara ve şemalara bağlı Rönesans’tan Barok üsluba bir geçiş olarak da adlandırılabilir.

Maniyerist üslubun tipik özellikleri, mimari alanında açık bir biçimde görülebilir. Daha Rönesans döneminde sanatçılar, kentsel planlama konusunda araştırmalar yapmışlardır. Raphaello da Roma’da birçok kazıya katılmış, kentin ilkçağdaki düzenleme anlayışıyla yeniden ele alınması konusunda çalışmalar yapmıştır. Mimari alanında da çalışan Raphaello’nun öğrencilerinden biri de Giulio Romano’dur (1492/99-1546). Onun, Mantua yakınında Dük Federico Gonzaga’nın sayfiye sarayı olarak yaptığı Palazzo del Te, Maniyerist mimarinin tipik örneklerinden biridir. ılkçağın mimari formları, bu yapıda oldukça yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Cephedeki alınlık, üçlü giriş, Dor düzenindeki sütunlar Rönesans mimarisinin de kullanmış olduğu formlardır. Ama bu formlardan bazılarının mimari bir işlevi yoktur. Yapıda, duvara bitiştirilen bir takım formlar, süsleyici bir üst tabaka niteliği taşırlar. Rönesans saraylarındaki sağlam, kesme taş duvar düzeni de ılkçağ formlarının arkasında adeta bir fon oluşturmaktadır. Palazzo del Te bu nitelikleriyle Maniyerist mimarinin ilk örneklerinden biridir (1526 dolayları).

Leonardo ve Raphaello’nun ölümleriyle, Rönesans’ın üç büyük ustasından geriye yalnızca Michelangelo kalmıştır. Bu büyük sanatçının üç dalda da (resim, mimari) verdiği yapıtlar, Maniyerist üslubun tipik örnekleridir. Duvara gömülmüş çifte sütunları, kör pencere ve nişleri, yuvarlak hatlı dekoratif konsollarıyla Floransa Lauranziana Kitaplığı’nın girişi (1524-26), Michelangelo’nun mimari çalışmalarına bir örnektir. Tüm bu ögeler, yeni mimari anlayışın ürünleridir. Yalnız burada, Rönesans’tan ayrılmış olmanın yanında, bireysel tutum da çarpıcı bir biçimde görülür. Zaten bireysellik, sanatçının keyfi tutumu, hemen her alanda Maniyerist üslubun önde gelen özelliğidir.


Michelangelo tek tek yapıların yanında, Maniyerist üslup içinde bir kentsel mekan tasarımı da yapmıştır. Roma Senatörler Meydanı, onun bu alandaki ilginç bir çalışmasıdır. Bu tasarımda ortada Marcus Aurelius’un  üç yanda cephe düzenlerini yine Michelangelo’nun yaptığı saraylar, bir yanda ise anıtsal merdivenler yer almaktadır. ikizkenar dörtgen olarak düşünülmüş meydanda, Rönesans’ın matematiksel düzeninin bireysel bir yaklaşımla kırılması söz konusudur.

Maniyerist mimari, Venedik’te ise değişik bir biçimde ortaya çıkmıştır. Jacopo Sansovino’nun (1486-1570) yaptığı San Marco Eski Kitaplığı, Maniyerizm’in Venedik’teki ilginç bir örneğidir. Deniz ticaretinin merkezi olan bu kentin zenginliği, yapıların cephelerine de yansımıştır. Yüksek kabartmalar, meyva çelenkleri, eros figürleri, son derece görkemli bir görüntü oluştururlar. Zengin süsleme ve güçlü gölge-ışık etkileri, Venedik’in yerel özellikleri olarak Maniyerist mimari anlayışı içinde yer almaktadır.

Hatırlanacağı gibi, hemen tüm Rönesans sarayları düz, çizgisel, yalın bir cephe düzenine sahipti. Oysa Maniyerist dönemde bu mimari tipte de büyük değişiklikler olduğunu görüyoruz. Vignola’nın Caprarola’da yaptığı Villa Farnese (1547), bu değişikliğin iyi bir örneğidir. Villa Farnese, çeşitli rampa ve basamaklarla ulaşılan beşgen bir yapıdır. Dıştan beşgen olan yapının ortasında ise yuvarlak bir avlu yer almaktadır. Tümüyle hareketli bir çevre düzeni içinde, biçim değiştirmeye dayalı Maniyerist bir yaklaşım söz konusudur. Maniyerizm, saray ve villa mimarisi alanında, Rönesans’ın dar sokak aralarındaki örneklerinden sonra, daha geniş mekanların açık görüntülerin arandığı bir üslup olmuştur.

Palladio’nun (1518-1570) Vicenza yakınındaki Villa Capra’sı da bu anlayış doğrultusunda, bir tepe üstünde yalnız başına inşa edilmiştir. Bu yapıda simetrik bir düzen söz konusudur. Rönesans’ın kullanmış olduğu ılkçağ formları, yapının cephesine hakimdir.

Raphaello, Transfiguration (Biçim değiştirme) adlı resmin siparişini 1516’nın sonuna doğru almıştı. Büyük bir bölümünde kendisinin çalıştığı resim, onun ölümünden sonra öğrencilerince tamamlanmıştır. Bugün Vatikan Müzesi’nde bulunan resim, tümüyle Raphaello’nun elinden çıkmış olmasa da gölge-ışık ve renklendirme konusunda onun vardığı noktayı göstermektedir. Yapıt, kompozisyon şeması açısından da ilginç bir örnektir. Üstte, sakin, kısmen aydınlık bir ortamda üç havarisini tanıklığıyla biçim değiştiren ısa yer alır. Alt bölümde ise, ıiddetli hareketlerin egemen olduğu dünyasal bir kargaşa söz konusudur. Bu iki bölümün oluşturduğu genel görüntü, yeni bir resim anlayışının habercisidir.


Maniyerist dönemin bir başka ünlü sanatçısı da Agnola Bronzino’dur (1503-1572). Sanatçının Toledolu Elenor ve Oğlu’nu gösteren portresi (Uffizi, Floransa), Maniyerizm’in bu alandaki en tipik örneklerinden biridir. Özellikle nesnelerin dokularının verilişindeki başarı, ilk bakışta göze çarpmaktadır.

Barok Sanat Üslubu

BAROK SANATI


Barok, Avrupa'da yaygınlaşan sanatta bir anlatım biçimidir. Barok kelimesi, İtalyanca düzensiz inci anlamına gelen barroco sözcüğünden türemiştir. Barok sözcüğü, birbirinden ayrı iki şeyi tanımlar; sanat tarihinde, Rönesans ile klasikçilik arasında kalan bir dönemi ve bütün çağlarda verilmiş bazı eserlerin tarzını. Başlangıcı ve bitişi için kesin bir tarih verilememekle birlikte 14. ve 18. yüzyıllar arasında oluşup şeklini almış bir dönemdir.
--wiki--


17. yüzyılın başında Avrupa’da yepyeni bir sanat üslubunun doğduğuna tanık olunur. Bu yeni üslup, Rönesans üslubundan ayrı, hatta ona tümüyle karışt bir sanat üslubudur. Sanat tarihçileri, yalnız resim ve mimarlığı değil, öteki sanat dallarını da kapsayan, temelde Rönesans’tan farklı, yeni bir dünya görüşüne dayanan bu üsluba “Barok Sanat” adını vermişlerdir. Barok sözcüğü, Portekizce “Barucca” sözünden gelir. Portekizce’de garip biçimli, eğri-büğrü incilere verilen bu küçültücü ad, aradan yüzyıl geçtiği halde Rönesans ilkelerine bağlılıkta direnen tutucu kişilerce konulmuştu. Batı sanatında her büyük akım, başlangıçta sert tepkilerle karışlaşmış, adlarını da çok kez böyle aşağılatıcı tanımlardan almıştır.

16. yüzyılın ikinci yarısına ortaya çıkan Maniyerizm, 250 yıllık Rönesans sanatına karış uyanan bir tepkinin sonucuydu. Maniyerizm, Rönesans’ın insanı ön plana alan, sıkı bir geometriye dayanan akılcı tutumuna karış çıkış, katılaşmaya yüz tutmuş kalıpları yıkmak eylemiydi. Barok sanatın oluşumunda Maniyerist tepkinin katkıları da yadsınamaz. Rönesans gibi bir Yeniçağ sanatı olan Barok sanatın da temel amacı görüneni gerçekte olduğu gibi inandırıcı bir biçimde vermekti. Natüralizm denilen bu tutumda amaç aynıydı, ama Barok sanatçı bu amacına Rönesans sanatçısından çok ayrı yollardan varmayı başarmıştır.

Rönesans mimarlığı ile Barok mimarlık arasındaki farları daha iyi kavrayabilmek için bir karışlaştırma yapmak yerinde olur. rönesans döneminin ünlü yapılarından Ruccelai Sarayı (Floransa) ile Barok saray mimarisinin tanınmış örneklerinden biri olan Viyana’daki Schönbrun Sarayı, iki üslubun farklarını belirgin bir biçimde göz önüne seren örneklerdir. Üç katlı bir yapı olan Ruccelai Sarayı’nın cephesinde ilk bakışta kavranabilen bir yatay-dikey düzeni söz konusudur. Saçağın ve katları ayıran silmelerin yatay düzenlenişi ile pencerelerin arasında yer alan ve yerden çatıya kadar uzanan yalancı sütunların dikey oluşu, yapının cephesinde bir yatay-dikey karıştlığı meydana getirmiştir. Alt katta kare, üst katlarda dikdörtgen biçimli pencereler ve yuvarlak kemerli alınlıklar birbirinin tekrarıdır. Avusturyalı mimar Fischer von Erlach’ın 17. yüzyılın ikinci yarısında yaptığı Viyana’daki Schönbrun Sarayı’nın cephesi simetrik bir düzen göstermekle birlikte, yan kanatların kademeli olarak öne alınışı ile cepheye Rönesans saraylarında görülmeyen bir hareket ve derinlik kazandırılmıştır.

Barok yapıların ceplerinde tanık olunan çabuk kavranamayan hareketli düzenlemeler, yapıların iç mekanlarında da görülür. Bohemyalı mimar Neumann’ın Würzburg Piskoposluk Sarayı’nın tören merdivenleri bunun en karakteristik örneklerinden biridir. Dörtgen iç mekan iki yandan diyagonal olarak yükselen merdivenlerle tavan ise boılukta yüzen figürlerin oluşturduğu bir dekorla farkedilmez hale getirilmiştir.

Sanatçı Dört Nehir Çeşmesi adını taşıyan bu yapıtını küçük kaya parçalarının ortasına yerleştirilmiş eski bir Mısır obeliskinin çevresinde geliştirmiştir. Kaya yarıklarından dünyanın dört kıtasını simgeleyen dört nehrin, Tuna (Avrupa), Nil (Afrika), Ganj (Asya) ve Rio’nun (Amerika) suları fışkırır. Her nehrin alegorik figürlerle temsil edildiğini yapıtı kavramak için seyircinin dört bir yanı dolaşması gerekir. Barok sanatçılar kendi üsluplarını yalnız görkemli yapılarla değil, Roma kentinin çeşitli meydanlarına serpiştirdikleri bu tip çeşmelerle de yaygınlaştırmışlardır.


Barok resim sanatı da gerek duvar gerek tuval resminde Rönesans üslubundan önemli farklarla ayrılır. Yüksek Rönesans döneminde Michelangelo’nun Sistine şapeli tavanına yaptığı zengin kompozisyonda tavanın düz tonozu, gerçek mimari organlar etkisi uyandıran bölmelere ayrılmış ve bunların içine sayısız figürler yerleştirilmişti. Bunlar devingen figürler olmasına karışn, tavan yüzeyi açıkça algılanabiliyordu. Barok üsluptaki tavan resimlerinde de mimari çizimler söz konusudur. Ancak bunlar derinlik etkisi uyandıracak biçimde eğrilip bükülerek kaçış noktasına doğru yükselmekte, ortadaki hareketli figürler ise sanki gök boıluğunda uçuşmaktadır. Seyirci artık tavan yüzeyini farketmemekte, kapalı bir mekan içinde bulunduğunu unutmaktadır.

Barok resmin doğuşunda Maniyerizm’in katkısını açıklayan bir örnek de Maniyerist sanatçı Tintoretto’nun Venedik’teki Son Akşam Yemeği (San Giorgio Maggiore) adlı resmidir. Leonardo da Vinci’nin Milano’daki aynı konulu yapıtından farklı özellikler taşır. Vinci’nin yapıtında yemek masası duvar düzlemine paralel olarak konulmuş, figürler ortada ısa, iki yanında eşit sayıda azizle sıkı bir simetri içine alınmıştı. Tintoretto’nun resminde ise diyagonal bir düzenleme söz konusudur. Gözümüz bu diyagonali izleyerek gerilere, ısa’nın ışıldayan haleli başına doğru kaymaktadır. Güçlü gölge-ışık karıştlığı içinde figürlerin konturları eriyip hareket bağıntılarıyla sağlanan dinamik bir bütünlük oluşmakta, güçlü bir dramatik etki seyirciyi bir anda kavramaktadır. Bütün bu özellikler Barok resmin de başlıca özellikleridir.

Sanat tarihçileri 16. yüzyılın sonunda ün kazanan Caravaggio’yu Barok resmin babası sayarlar. Caravaggio kısa yaşamına sığdırdığı birbirinden başarılı yapıtlarla bu tanımı hak etmiştir.

Caravaggio’nun etkisi kısa zamanda tüm Avrupa’ya yayılmıştı. İtalya’da eğitim gören pek çok sanatçı onun yolunu seçmiştir. Bunlara “Caravaggistler” denir. Avrupalı sanatçılar, ustanın az sayıda yapıtını göremese de dört bir yana yayılan Caravaggistler onun üslubunu tanıtıyorlardı. Fransız sanatçısı Georges de la Tour da bunlardan biridir.


Rubens de Barok çağın uluslararası üne sahip ressamlarının başında gelir. Yaşamı boyunca oradan oraya çağrılmış, İspanya sarayından Anvers sarayına, oradan Fransa sarayına koımuş durmuştur. Binlerce yapıt vermiş verimli bir sanatçı olan Rubens, atölyesinde zamanın ünlü ustalarını çalıştırırdı. Taslakları kendi hazırlayıp gerisini onlara bırakır, sonunda bir kaç düzeltme yapıp imzasını atmaktan çekinmezdi.

17. yüzyıl Hollandası’nda resim sanatı altın çağını yaşamaktaydı. Deniz ticareti ile zenginleşen Protestan Hollanda’da sanat koruyuculuğu saray ve kilisenin egemenliğinden çıkmış, burjuva sınıfına kaymıştı. Aşırı zenginleşen tüccarlar soylulara özenip konaklarını tablolarla süslüyorlardı. Ama sanat eğitimleri düşük olduğu için daha çok konularla ilgileniyorlardı. Kimi çiçek resmi, kimi meyva resmi istiyordu. Toprak sahipleri köy manzaralarından, deniz tacirleri deniz manzaralarından hoşlanıyorlardı. Sakin aile yaşamını yansıtan sahneler de en çok aranan konulardandı. Böylece değişik istekleri karışlayan, her konuda ayrı ayrı uzmanlaşan pekçok ressam ortaya çıkmıştı. Bu uzmanlık dallarının arasında portreciliğin özel bir yeri vardı. Burjuva insanı da soylular gibi portrelerini yaptırarak geleceğe kalmak hevesine kapılmıştı. Frans Hals bu dalda çalüşan ressamların başında gelir. Sanatçı Velazquez gibi kalın fırça vuruşlarıyla çalışır. Böylece resimlediği portreler sanki canlıymış gibi kıpırdanıp titreşirler. Bu dönemde bazı dernek yöneticileri de grup portreleri yaptırıyorlardı. Frans Hals bu konuda da uzmandı. Öksüzler Yurdu Kadın Yöneticileri (Frans Hals Museum, Haarlem) adlı yapıtı, onun grup portreciliğindeki başarısını gözler önüne serer.

17. yüzyıl Hollanda resim sanatının en ünlü sanatçısı olan Rembrandt’ın herkesçe bilinen Anatomi Dersi (Mauritshuis, The Hague) adlı yapıtı da aslında bir dersi değil, Amsterdam’ın Cerrahlar Loncası üyelerini göstermektedir. Sanatçının Gece Devriyesi (Rijksmuseum, Amsterdam) adlı yapıtı da yanlış tanımlanmış, tablo zamanla karardığı için bir gece resmi sanılmıştır. Oysa yapıt kenti koruyan milis birliği üyelerini gündüz gözüyle betimleyen bir grup portresidir. Rembrandt yaşadığı burjuva çevresinin beğenisine kendini kaptırmamış, belli bir uzmanlık dalıyla kendini sınırlamaya razı olmamıştır. Son yıllarını yoksulluk içinde geçirmek pahasına piyasa ressamı olmaya yanaşmamıştır. Az sayıdaki dostları da daha çok açık görüşlü din adamlarıyla klasik kültürü özümsemiş hümanistlerdi.

Rembrandt renkten çok bir ışık ressamıdır. Birkaç rengin, kırmızı, sarı ve kahverenginin değişik tonlarıyla yetinmiştir. Rembrandt’ın bir başka özelliği de dramatik olayları Caravaggio gibi en şiddetli anında ele alıp ani bir etki sağlamaktan kaçınmasıdır.

Rembrandt aynı zamanda, belki de öncelikle erişilmez bir portre ressamıydı. Ünlü yapıtı Miğferli Adam’da* (Dahlem Gallery, Berlin) model olarak kardeşini resmetmişti. Ama bu sıradan bir asker portresinden öte, türlü deneyimlerle iç dünyasını zenginleştirmiş bir kişinin düşünceli anlatımı düzeyine ulaşmış bir portredir. Çelik yakalık ve miğferdeki altın yaldızın ışıltıları bu iç anlatıma daha bir güç katmaktadır. Rembrandt gençliğinden beri sık sık kendi portresini de yapmıştır. Bunların sayısı elli kadardır. Kendisini neden bu kadar çok betimlediği ve neyi amaçladığı sorularının yanıtı yanılmıyorsak ıudur: kendini arıyordu Rembrandt. Yıl yıl, dönem dönem kendi iç dünyasını tanımaya, iç yaşamının bir çeşit günlüğünü tutmaya çalışıyordu anlaşılan...



* Son araştırmalar, bu resmin Rembrandt’a değil de, onun atölyesinde çalışmış olan bir sanatçıya ait olduğunu ortaya koymaktadır.


Alıntı
istanbul.edu.tr
-------------
Ünsal Yücel 

Pazartesi, Ocak 13, 2014

Yağlı Boya Resim Yapanlara Faydalı Bilgiler - Boyalar ve yardımcı maddeler


Yeniden düzenleyen Serkan K


Fırçaları boya karışımında ve tuvade kullanırken fırçanın tellerini kırmayacak şekilde nazik kullanmanız gerekir. Aksi halde fırçalarınızı bir süre sonra daha fırça ömrünü tüketmeden atmak zorunda kalırsınız.
Fırçanızın bakımı ömürlerinin uzun olması için çok önemlidir.
Öncelikle boyama sırasında bu özeni göstermek gerekiyor. Boyama bittikten sonra üzerindeki boyama artıklarının kurumaması için temizliği iyi yapılmalıdır. Bilinenin aksine tinerle temizleme yöntemi çok başarılı sonuçlar vermez. Fırçalarınızı terebentin dolu bir kabta uzun süre bekletirseniz fırça telleriniz yamulur lar ve tekrar düzeltmek neredeyse mümkün değildir. Terebentin ile kaba temizliği yapıldıktan sonra sabunla temizlenmesi durumunda, dipte kalan boya artıklarından da arınmasını sağlayabilirsiniz. Bunun için ucuz bir sabun kullanabilirsiniz. Ama  ben en iyi çözümün Amonyaklı Mikropartüküllü  Cif  olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ellerinize bulaşan boyaları daha iyi çıkarabilen bir başka temizleyici ürün yoktur. Bununla beraber toz deterjanda yaklaşık sonuç verecektir. (unutulmussanatlar) Suyla birlikte fırçayı sabuna yumuşak harektelerle, fakat sabunu iyice emecek şekilde sürüp daha sonra avucunuzun içinde aynı boya sürüyormuş gibi hareketlerle suyla birlikte temizleyin. Bunu fırçada boya kalmayana kadar yapın. Ilık su daha iyi sonuç verecektir. Palet üzerine kullabileceğiniz kadar boya koyun, yine de kullanmadığınız boya kalmışsa veya resme ara vermek zorunda kalmışsanız, bu boyanın bir sonraki oturuma kadar kurumaması için, paletinizdeki boyaların üzerini örtecek kadar su dolu bir kaba koyun. Su boyanın havayla temasını keseceği için birkaç gün kurumasına engel olacaktır.

Resim Malzemeleri - Vernikler
Resim  Malzemeleri - İnceltici & Çözücüler
Resim  Malzemeleri - Medyumlar 
Resim  Malzemeleri - Yağlar 


Yağlı boya da boya markaları arasında fark varmı? varsa bu farklar resmi nasıl etkiler?

Sanatsal Yağlıboya seçiminde dikkat edilecek hususlar

Sanatsal yağlı boyalar opak ve şeffaf özellikleriyle pek çok teknikte resim yapabileceğiniz bir boya türüdür.
Geçmişte ustalar kendi yapıtlarının kalitesi için olabilecek en iyi malzemelerle çalışmak istiyorlardı, güçtü renk sabitliği ,dayanıklılık emek verdikleri yapıtlarını uzun süre muhafazası için önemliydi.

 Günümüzde hazır ambalajlarda sanatçıya sunulan yağlı boyalarların kalite çeşitliliğini degişken fiyatlarından anlayabiliriz; Genellikle içlerinde kullanılan pigmentler ve dolgu maddeleri bu fiyatları etkilemektedir ve bu boya üretimleride doğal pigmentler kullanıldığı gibi sentetik piğmentlerde üretilmektedir, transparanlıgı ve ışıga karşı dayanıklılığı pigmentlere ve renklere göre degişkenlik gösterir ,boya seçimi sırasında dikkat edecegimiz hususlardan biriside sağlığa zararlı bazı pigmentler yerine ona yakın altarnatiflerde tercih etmemiz olacaktır.

 Satın almak istiyecegimiz yağlı boya ürünleri ilk önce iki kategoride sıralanır;

   - Artist serisi

   - studio serisi

 Ayrıca bunların yanında bir yan katogori olarak suyla çözülebilen ve çabuk kuruyan yağlı boya çeşitleride vardır.

 Seçimde dikkat edebilegimiz başka bir hususda  şeffaflık ve saydamlıktır, bu özellik boya anbalajlarının  arkasındaki işaretlerle belirtilir

 


Boyanın kalıcılık özelliğide yine ürün anbalajı üzerinde çeşitli biçimlerle gösterilebilir;

Ör; Winsor Newton' boyalarında

 AA - Son derece Daimi     

 A - Kalıcı

 B - Orta Dayanıklı

 C - Kaçak


 Sanatsal yağlı boyalar renklere göre kuruma süreleride değişkenlik göstermektedir örnegin;Cobalt Blues, Prussian Blue, Raw Sienna, Umbers, Flake, Foundation and Cremnitz Whites hızlı kuruyorken
 Burnt Sienna, Cobalt Violet and Greens, Ultramarine Blues, Mars colours [synthetic iron oxides], Sap Green, Permanent Alizarin Crimson, Ochres, Cadmiums, Titanium White, Zinc White, Lamp Black, Ivory Black, Pyrrols, Bismuth Yellow, Perylenes.  Quinacridones, Alizarin Crimson. daha yavaş kurur.

1.     Artist serisi yağlı boyaların özellikleri;

 Bu serinin fiyatları satın alacağınız renge göre daha doğrusu  pigmente göre farklılık gösterir, içeriğinde ki ekstra ince yağlar bağlayıcı olarak kullanılırlar. Bu tür boyaların içeriğinde genellikle dolgu maddesi kullanılmaz , ayrıca geniş renk yelpazesi vardır ve genellikle birçok renginde tek bir pigment tabanı vardır.

2.     Studio(öğrenci )serisi yağlı boyaların özellikleri;
 Genellikle fiyatları renklerine göre farklılık göstermez bunun sebebi her renk için tek tip pigment kullanılmaz, renkler fiyatı daha düşük pigment   karışımlarıyla elde edilir.  Hem bağlayıcı olarak hemde  dolgu maddesi olarak da yağlar ve balmumu türü maddeler içerir, böylece kullanılan pigment miktarını azaltır.  renk yelpazesi dardır genellikle ; taslak çalışmalar ,örgenciler ve kalite unsurunun daha az oldugu resimler için kullanılır.
   Günümüzün pazarlama ihtiyaçları bu serinin kalitesini yükseltmiştir.

3.     Özel seri;
Bu  boyalar kategori dışı boyalardır. Örneğin su ile inceltilebilen yağlıboyalar, çabuk kuruyan yağlı boyalar bu seriye girer.



-----

Bildiğiniz gibi yağlıboya resim genelde bez üzerine yapılır. Özellikle amatör olarak uğraşan kişilerin kendi tuvallerini  hazırlamayı bilmemelerinden veya hazır tuval bulamamalarından dolayı yağlıboya çalışma yapamadıklarını biliyorum.  Ancak yağlıboyanın herzaman bez üzerine yapılmadığını da belirtelim. İyi bir kağıt, duralit, mukavva veya mdf üzerine de çalışabilirsiniz. Hatta pek çok profesyonel ressam, kağıdın bezden daha iyi bir taşıyıcı olduğunu düşünür. Ancak çalıştığınız yüzeyin emiciliğine göre, boyanın taşıyıcı tarafından emilmemesi için yüzeyi astarlamanız  gerekir. Bu astarın niteliği de yine çalıştığınız malzemeye göre değişir. Beyaz plastik boya ve tutkalın karışımından oluşan bir astar kullanabileceğiniz gibi nispeten yeni sayılan, duvar için  kulandığımız mat yağlıboyalar da kullanılabilir. Ayrıca nalburda bulabileceğiniz dolgu vernikleri de bir çözümdür. Hatta bu malzeme bez tuvale uygulandığında boyanın tuval tarafından emilmesinin de önüne geçecektir. Piyasada hazır astarlar da bulunmaktadır.
Yağlıboyanın elbette kendisine göre özellikleri ve çekiciliği var. Ancak yeni başlayanlar için akrilik boya da uygun bir çözümdür. Yağlıboya çalışmadan önce bu malzemeyi denemenizi de öneririm. Suyla inceltildiği için daha pratiktir, üstelik suluboya veya yağlıboya tarzında çalışmaya da  uygundur. Ancak çok çabuk kuruyan bir boyadır. Bu özelliği kimi ressam tarafından tercih edilirken bazılarına göre olumsuz bir özelliktir. Bu çalışma tarzınızın belirlediği bir durumdur.
Çabuk kurumayı engelleyen medyumları da tercih edebilirsiniz.. Bunun dışında akrilik boyaya farklı etkiler katan çok değişik malzemeler de bulunmaktadır. Olumsuz yanlarından birisi kuruduktan sonra tonun biraz koyulaşmasıdır. Bu sorunu da zamanla deneyim kazanarak giderebilirsiniz. Ayrıca yağlıboya yapacağınız bir resimde, astar boyamayı çabuk kuruduğu için akrilik boya ile de yapabilirsiniz.

Yağlıboya resimlerin korunması, güzel görünmesi, parlama farklılıklarının giderilmesi için vernik uygulanır. Ancak verniklemenin resmin tam olarak kuruduktan sonra yapılması gerekir. Bu süre ise yaklaşık 6 aydır. Bu süreyi beklemeden, çeşitli nedenlerle bilinçli olarak verniklemeyi tercih eden ressamlar vardır, bunu yanlış veya doğru olarak niteleme amacı taşımıyorum. Erken verniklemenin sakıncalarını burada belirtmekle yetiniyorum. Öncelikle alttaki boya kurumadığı için ilerde verniğin ve boyanın çatlama riski vardır, ayrıca özellikle beyaz renklerde kararma görülebilir. Çok erken vernikleme yapıldığında, boya ilk kuruma aşamasını da geçmediği için vernik boyanın çözülüp yayılmasına neden olabilir. Ayrıca vernikleme konusunda hiç bilgisi olmayanlar için belirtmekte yarar var, resim için kullanılan vernik bu iş için özel olarak üretilir, yani nalburdaki ahşap için olan vernikleri kullanmayın, buna tanık olduğum için yazayım dedim. Yine şimdilik belirtmekle yetineyim, yağlıboya resimde çeşitli amaçlar için kullanılan değişik özellikte vernikler vardır. Özellikle size gerekli olanın hangileri olduğunu öğrenmek için malzemeyi aldığınız yere sorun. Malzemenizi, sattığı malzemeyi tanıyan yerlerden almayı tercih edin.

Uzun süre kullanılmadığı için kapakları donan tüpleri açmak da tam bir sorundur. Eğer durum çok vahim değilse, çakmakla tüpün kapağını biraz ısıttığınızda kolayca açıldığını göreceksiniz. Ancak bu tür bir kurumaya baştan izin vermemek için, kullandıktan sonra tüpün kenarındaki boyayı  emizlemeye özen göstermelisiniz.

Resminizi gün ışığında yapmanızı öneririm. Sarı ışıkta renkleri doğru göremezsiniz ve resminize gün ışığında baktığınızda, gözünüze aynı güzellikte görünmeyebilir. Eğer gün ışığından yararlanma olanağınız yoksa floresan lambayı tercih edin, renklerdeki sapma normal veya halojen lambaya göre daha azdır.

Aynı numara fırçadan en az iki tane alın. Resim yaparken birisini açık diğerini koyu renkler için kullanarak daha çok temizleme derdinden kurtulursunuz.

Özellikle geniş astar boyamalar için kaliteli fırçalar yerine sert ve daha ucuz fırçalar kullanın. Kaliteli fırça her durumda daha iyi sonuç verir diye bir şey yok. Sert kıllı sıradan bir fırçayla boyanın tuvale daha iyi yedirilmesi sağlanabilir. Ancak sıradan fırça derken ilk dokunuşta kıllarını döküveren fırçaları kastetmiyorum. Sonuçta ben iyi sonuçlar ve çalışma zevki için kaliteli boya ve fırça kullanılması taraftarıyım. Ama aynı veya daha iyi sonuç alınacak ucuz bir malzeme varsa, kaliteli malzemenin harcanmasına da gerek yok.



BOYA

Boya (ayrıca pastel ya da mürekkep) genellikle renk-veren maddelerden ve birleştiricilerden yapılır. Ayrıca yayıcılar, çözünürler ve katkılar boyaya katılabilir. Bazı birleştiriciler sıvı formunda olabilir, bazıları da sıvı birleştirici elde etmek için bir çözücü (su veya tiner gibi) ile karıştırılması gereken kati maddelerdir. Çözücüler (solvents) kurutma esnasında boyadan buharlaşıp gider. Belli renk-veren maddeler boyanın sıvı birleştiricide ya da birleştiriciye sıvı formu veren solventte çözünürler. Bu maddelere de boya denir. Çözünmeyen renk-veren maddelere pigment denir.

Yayıcılar, eğer pigmentin renk verme gücü çok yüksekse kısmen onun yerine başka bir pigmentle, ya da pigmentlerin belli bir oranını daha ucuz bir yayıcıyla yer değiştirmek için kullanılır. Bununla beraber, bu boya yüzeyinin dayanıklılığını azaltmaz. Katkıların kalıcılığı ve kullanım kolaylığını arttırmak için ilave edilen herhangi bir madde demek olduğunu biliyoruz. Bu kurutucuları, koruyucuları, sıvılaştırma ve katılaştırma maddelerini içerebilir.

Haşhaş yağı (Poppy Oil) ne zaman kullanılır ?
Haşhaş yağı, Keten yağına kıyasla daha yavaş kurur daha soluk bir renge sahiptir ve resimde oluşabilecek kırışma problemlerini engeller. Bu özelliklerinde dolayı haşhaş yagı içeren yardımcı malzemelerle `Allaprima` tekniğinde, açık tondaki renklerin kullanılması önerilir. Keten yağına oranla daha düşük konsantrasyona sahip olduğu için alt tabakada kullanımı bir sonraki tabakalarda yapışma problemine yol açabileceği için, final katmanlarında kullanılması daha doğrudur.

PİGMENT

Pigmentler renkli zerreciklerdir, sıvı içinde çözünemezler ama sıvı ile karıştırılabilirler. Boyanın rengi, renk tonunun yoğunluğa bağlı gücü, şeffaflığı (Transparency) veya örtücülüğü (opacity) ışık haslığı (lightfastness) bütün diğer unsurların yanında kullanılan pigmentin türü ile ilgilidir. Boyanın kendine has ismiyle tanımlanan rengi kullanılan pigment türü ya da pigment kombinasyonları ile elde edilir (deep yellow, ultramarine, carmine vs)

Tuval gesso ile astarlandı ve Gesso tuvalin arkasında küçük beyaz yumrular oluşturdu bu bir problemmidir nasıl cözülür?
Teknik olarak bu bir problem değildir. Lakin tuvalin tekrar gerilmesinde düşük bir ihtimallede olsa problem yaşanabilir. Bu durumu engellmek için Amsterdam Acryl Binder 005 ile ön yapiştırıcı astar atmak gerekir. Bu yapistırıcı malzeme tuvalin liflerini sıklaştırarak emiciliğini azaltır ve daha pürüzsüz bir tuval yüzeyi oluşturur.

Allaprima ne demektir ?

Allaprima üst üste yaş boya demektir (Wet in wet) Bu teknikte boyalar sadece palet üstünde değil tuval üstünde de kendi kendilerine karışmaya devam ederler ve hiçbir kattaki boya tabakasının kurumasını beklemeye gerek yoktur. Bu teknikte renkler saf olarak kullanılabileceği gibi eğer açılacaksa da, bütün renkler için aynı tip solvent kullanılmalıdır.

KATKI MADDELERİ

Katkı maddeleri kullanım kolaylığını ve stabilizasyonu arttırmak amacıyla kullanılır. Örneğin siccatives:kurumayı kolaylaştırır prezervatives: Bozulmayı önler ve koruyucudur anti oxidants: Oksitlenmeyi önler

Kaynamiş keten yağı (Boiled Linseed oil) nedir ve ne zaman kullanılır?
Kaynamış terimi tam olarak uygun değildir çünkü yağ kaynama noktasında cok yakın bir dereceye kadar ısıtılır ve içine siccatives ( kurutucu ) ilave edilir. Bu özelligi sebebiyle Quick drying medium olarak kullanılabilir.

Değişik tipte vernikler karıştırılabilirmi ?
Aynı tipteki parlak ve mat vernikler istenilen parlaklık elde edilene kadar arzu edilen oranlarda karıştırılabilirler. Mat içerikli vernik uygulanırken eğer fırça tek bir istikamette sürülürse dahada mat bir sonuç elde edilebilir.

ECOLINE

Royal Talens sadece iki üründe dye (çözülebilir boya özü) kullanır Ecoline (beyaz ve altın rengi hariç) ve waterproof (suyadayanıklı) mürekkepler (siyah ve beyaz renk hariç) Bu ürünlerin ışık haslığı paketler üzerinde gösterilmez Beyaz ve altın rengi ecolıne ve siyah ve beyaz renkteki waterproof mürekkep opak ve ışık haslığına sahip pigmentlerle hazırlanır.

Bleeding Colors: Cözülebilir boyalar akışkandırlar ve diger boya katları arasına sızarlar Ya da baştan başa yayılabilirler bu özellikleri dolayısıyla bleeding colors diyede adlandırılırlar.

Painting paste nedir, ne zaman ve nasıl kullanılır ?

Painting paste (resim macunu) esasen pigmentsiz yağlı boyadır. Boyayla istenilen miktarlarda kullanılabilir rengin konsantrasyonuna herhangi bir zarar vermez. Özellikle renk konsantrasyonu yüksek, pahalı boyalarda daha fazla miktarda boya elde etmek için kullanılır. Resim macunu birde yoğun ve kalın boya kullanımlarında kırışmayı engelleyici medium olarak kullanılır. Genelde 1\1 oranında kullanımı yaygındır. Kesinlikle sararmaz ve boyanın dayanıklılığını arttırır. Kuruma süresini azaltır.

Alkalin (Alkyd) medium nasıl kullanılır ?

Alkali medium hem son katta parlatıcı medium, hemde boya içine karıstırılmak suretiyle painting medium olarak kullanılabilir. Glazing olarak kullanıldıgında saf kullanılması önerilir, diger durumlarda white spirit ile inceltilebilir. Alkali medium kuruma süresini hızlandırmasına ragmen hafif sararma yapabilir lakin kısa sürede bu sararma kaybolur.

Yağlı boyalarda medium kullanma zorunluluğu varmıdır ?

Medium kullanımı tekniğe göre değişir. Yağlı boyada iki temel teknik vardır.

Allaprima (wet in wet)
Fat over lean ( Flexible over less flexible)

Talens painting medium üç temel bileşene sahiptir. Yağ, reçine, beyaz ispirto (white spirit) Medium kullanımı öncelikle, Fat over lean tekniğinde boya katmanları arasındaki tutunmayı artırarak resmin ömrünü uzatır. Özellikle glaze aşamasında hiçbir fırça izi kalmamasına rağmen glaze filminin altından, sanatçının özgün fırça vuruşlarının görünmesini engellemez. Talens mediumlar, glazing medium, alky medium, venetian turpendine ve stand oil olarak ayrılırlar.

Hangi fırçalar yağlı boya tekniği için uygundur?
Domuz kılından (Hog Hair) yapılan fırçalar genellikle çok ucuz ve kalitesiz fırçalardır, kullanılması tavsiye edilmez. Diğer fırça çeşitleri de belirli boya tekniklerinde kullanılabilir. Detay çalışmak için samur (sable) ve kokarca (İltis grm) kılından yapılan fırçalar çok kullanışlıdır. Bununla beraber sentetik liflerden yapılan fırçalarda bütün resim tekniklerinde iyi alternatiflerdir. Fırçalar çeşitli fiyat ve kalite gruplarına ayrılır; Rembrant fırçalar tamamen el ile yapılırlar ve yüksek düzeyde kalite sunarlar. Van Gogh fırçalarda, yine tamamen el yapımıdır, mükemmel kalitede ve ekonomiktirler. Yağlı boya fırçaları resim yapılan yüzey ile arada yeterli mesafeyi bırakmak için uzun saplı olarak yapılırlar.


Dammar vernik nedir ?
Günümüzde de hala kullanılan ve tek geleneksel vernik olan `dammar`, doğal ağaç reçinesinin terebentin ile ayrıştırılmasıyla imal edilen bir vernik türüdür. Dammar vernik kuruduktan sonra sararır ve kırılgan bir hale gelir . En avantajlı tarafı ise kuruduktan yıllarca sonra bile resim yüzeyinden kolaylıkla sökülebilir olmasıdır.

Beyaz keten yağı ile beyaz ayçicegi yağı arasındaki farklar nelerdir ?
Bizim tecrubelerimiz, bütün yağlar arasında, (ayçicek yağı, susam yağı, keten yağı, haşhaş yağı, fındık yağı, ağaç yağı) resim için en uygun olanının keten yağı (linseed oil) olduğunu gösterdi. Bazı yağlar kırılgan bir film tabakası bırakırken bazıları önemli ölçüde boyayı karartır. Bazılarının ise kuruma süresi normalden çok daha uzundur. Ama keten yağı optimal kalite özellikleri kombinasyonlarına uygunluk gösterir. Kuruma süresi diğer yağlara oranla kısadır, elastiktir ve dayanıklıdır. Bütün bu pozitif özelliklerinin yanında keten yağı sarıdır ve zamanla dahada sararır bu durum ise özellikle beyaz rengin gücünü azaltır. Bu sebepten dolayı Keten yağının yerini beyaz renkte ayçiceği yağı alır. Ayçiceği yağı keten yağına oranla daha soluk bir renge sahiptir, daha uzun sürede kurur ve film elastikiyeti acısından kırılgandır. İlk katlarda kullanılan Ayçiceği yağı bütün bu özelliklerinden dolayı diğer boya katlarında problemlere yol açabilir değişik kuruma zamanlarındaki farklılık ve katmanlar arasındaki zayıf bağlar bir sonraki tabakada uygulanacak boyanın tutuculuğunu azaltabileceği için, özellikle ilk katlarda kullanılması önerilmez İlk katmanlarda keten yağı final katmanlarda ise ayçicegi yağı kullanılması gerekmektedir.

http://www.unutulmussanatlar.com/
sanatdunyasi.com.tr
karakalem.org

Cuma, Aralık 20, 2013

MDF Tepsi Üzerine Dekupaj Yaptım



Benim için anneme verdiğim en anlamlı hediye bu oldu, çünkü ben yaptım :)

Yaptığım işlemleri sizinle  paylaşmak istiyorum, belki yeni başlayan birilerine yardımı dokunur.




Dekupaj Yapım aşamaları;

ilk önce mdf''nin yüzeyini tozlardan temizledim. Koyu kahve rengi akrilik boya ile tüm zenini 3 - 4 kat boyadım.
Sonra desen kağıdının arka yüzeyine tutkalı bol miktarda sürdüm ve bu işlemi yaparken biraz acele ettim çünkü tutkal kağıdı ıslatmaya başladığında zemine yapıştırırken, desene zarar verebilir, katlanmalar, buruşmalar olabilirdi-ki daha önce ki başarısız denemelerimden öğrendim bunu :)
Tutkalı sürdükten sonra tepsinin içine tam ortalı ve hizalı bir şekilde yavaşça yapıştırdım, daha sonra ; buruşturduğum bir peçete kağıdını  hafifçe bastırarak  desenin kağıda iyice yapışmasını ve fazla kalan tuklaın kenarlardan dışarı taşmasını sağladım. Dışarı taşan tutkalı peçete ile sildim ve kurumasını bekledim. İkişer saatte bir tüm zemine tutkal sürdüm, bu işlemi bir kaç defa tekrarladım. Bunun sebebi kağıdın zeminin üzerinde ikinci bir katman oluşturmaması, desenin zemin gibi görünmesi içindir.
Aslında en iyisi tutkalı sürmeden önce en ince zımpara ile desenin arka yüzeyine bir miktar zımpara sürmektir. Ben bu adımı unutuğum için bu adımı atladım.
Ortalama kuruma  bir kaç saatte olmasına rağmen tam kuruma için bir gün beklemek en iyisi.

Elinizde farkı renklerde akrilik boya varsa ve fırça ile aranız iyi ise; desenin uç noktalarından başlayarak deseni devam edebilirsiniz, yapmasanızda olur tamamen tercih meselesi.

Yukarıdaki adımlar bitip tamamen kuruduğuna emin olduktan sonra, parmak yaldız ile tepsinin kenarlarına altın rengini biraz fazla, gümüş rengini aralarına olacak şekilde sürdüm. Kurumasını beklemeden parlak vernik ile bir kaç saat arayla, önce alt tarafından başlayarak tüm zemine bir kaç kat sürdüm. Sonuç oldukça tatmin ediciydi.


Gerekli malzemeler:

Önce ham MDF obje satan bir yerden mdf tepsiyi hazır olarak satın aldım aldım.












MDF yüzeyi koyu kahve rengi akrilik boya ile boyadım.













Dekupaj için kullanmak istediğim deseni fotokopi kağıdına tam sayfa olarak çıktısını aldım.











Ahşap dekupaj için uygun olan bir dekupaj tutkalı.













Geniş ağızlı bir fırça















Eskitme görünümü  vermek için Altın ve Gümüş renginde parmak yaldız kullandım.













Parlak ahşap vernik kullandım.













Resmi telefonla çektim o yüzden biraz kötü görülüyor olabilir :)






Spatula ile Yağlıboya Resim Yapmak

afremov.com


Spatula iki durumda kullanılabilir; boyayı karıştırmak ve resim yapmak.
Spatulanın bir çok değişik çeşitleri vardı.  Uzun, kıza, küçük, yayvan, ucu küt gibi daha bir çok çeşidlerini bulmak mümkündür. Bu çeşitler boyayı karıştırma şeklimize göre hangisi bize ve uygulayacağımız şekile uygun ise o çeşidi kullanırız.
Spatula ile resim yapmak; yani direk olarak boyayı spatul ile alıp tuval üzerine boyayı spatula ile süreriz ve bu şekilde resim yaparız.

Spatul ile resim yapmayı tercih eden bir çok sanatçı vardır, bunlardan en meşhur olanlarından biri elbette Bob Ross dur. Islak üzerine ızlak ve pratik resim yapmayı spatula ile kolaylaştırarak resim yapmayı bir çok insana sevdirmiştir.


Günümüz sanatçılarından biri olan Leonid Afremov ise hiç fırça kullanmadan tüm resimi spatul ile yapmaktadır ve resimlerinde kullandığı sıcak ana renkler ile kendi tarzını oluşturmuştur. Aşağıdaki ilk video da resime başlamak için gerekli hazırlıkları tuval, spatula ve boyalar hakkında bilgiler vermektedir.






afremov.com



afremov.com